Çok uzun ara
veriyorum yazılarıma farkındayım. Sözde tatildeyim yalnız hep koşuşturmayla
geçiyor. Aslında hiçbir şey yapmamaktansa böyle yorulmayı tercih edıyorum. J
Kısa bir
açıklamadan sonra, okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum. Aslında bir solukta
okuduğum kitap. Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ı. Sabahattin Ali’den bloğumda 3. Kez bahsediyorum.
Yeni kitaplarını keşfettikçe hayranlığım daha da artıyor. Kitaplarını okurken
, o ruh halini hayal etmeye çalışıyorum.
Bir insan nasıl böyle bir kitap yazabilir diye düşünürken hayranlığımın daha da
arttığını fark ediyorum. Şimdi biraz da
kitabın konusundan bahsedelim J
İçimizdeki Şeytan
kitabının ana karakterleri Macide , Ömer , Bedri .. Aslında adı geçen bir sürü
karakter var ama olaylar 3 ü arasında
geçiyor. Macide , hayatının bir bölümüne kadar hep tesadüfleriyle yaşamış biri.
İlk okulu , orta okulu sonra konservatuara gidişi.. Ve daha sonra Ömer ile tanışıp
hemen ona kapılıvermesi.. Gerçektende Ömer konuşmalarıyla Macide’yi hemen
etkilemiş , aralarında anlayamadıkları bir sevgi oluşmuştu .. Macide’nin başına
gelen ev hadisesinden sonra Ömer ile yaşamaya başlamış , Ömer’i değiştirmeye
çalışırken , kendisi ona uymuş ki yaptıkları yanlışlıkların farkına vararak…
Ömer özünde iyi bir insan olmakla birlikte , her şeyi paraya bağlayan , para
olmadan mutlu olmayan ve para için her şeyi yapabilecek bir karakter. Nitekim
yapmıştır , düşkün durumdaki bir insandan(veznedar) faydalanmıştır. Tabi Ömer, yaptıklarının yanlış olduğunu
bilip bunu içindeki şeytana atmıştır. Bu durum Ömer’i , Macide’nin gözünde daha
da değersizleştirmişti. Birazda Bedri’den bahsedelim. Bedri Macide’nin piyano
hocasıdır ve hocası olduğu zamanlarda aralarında açıklayamadıkları hatta
kendilerinden bile sakladıkları hisleri oluşmuştu. Yıllar sonra tesadüfen
karşılaştıklarında , ikisi de şaşırırlar çünkü Macide Ömer ile evlenmiş ve Bedri
Ömer’in yakın arkadaşıdır. Bedri Ömer’e hep acımış elinden geldiğince yardım
etmiştir. Bütün bu olaylar olurken , kendi iç hesaplaşmaları vardır. İşte
kitabın en derinden etkileyen kısmı burasıdır , Sabahattin Ali en ufak
ayrıntısına kadar düşünmüş ve hayatımızdaki kendi iç hesaplaşmalarımızı
aynen kitaba yansıtmıştır.
İçimizdeki Şeytan’ı
okurken bazı satırların altını çizdim. Bunları sizlere aktarmak istiyorum..
‘’ Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen
sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne
diye irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü doldurun hisler ve
kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil
vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca
alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi ? ‘’
‘’ ‘’Hafızanız pek zayıf galiba!..’’Daha geçen gün
bu mesele hakkında konuşmuştuk ve bu söylediklerinizi size ben anlatmıştım.
Şimdi aynı şeylerin bana karşı müdafaası lüzumsuz değil mi ? ..’’
‘’ Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim
gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca
olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok.. İçimizde aciz var.. Tembellik
var.. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey:
hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var ..Hiçbir şey üzerinde düşünmeye ,
hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum
görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir
sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul
kuvvetlerde , insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz ‘’