Otobüsteyiz, her gün otobüse
bineriz. İşe , okula veya gezmeye giderken. Hava yağmurlu , otobüs camları buğulu.. Oturan ve ayakta bekleyen insanlar..
Oturan kişi rahattır, koltuğunu kapmıştır, diğerlerini düşünmesine gerek
yoktur. Bu yüzden buğulanan camdan sadece kendinin görebileceği alanı siler.. Ne
eksik ne fazla .. Toplum olarak alışmışız zaten başkasını düşünmemeye .. Sadece
ben demeye ..
30 Nisan 2014 Çarşamba
HÜRREM SULTAN
Hani bir şarkı da geçer ya “ beni bilimle anla, felsefe ile
anlat ve tarihle yargıla” diye. Biz şüphesiz ki tarihi, bilimin bize sunduğu
belgelerle öğrendik. Ama onları anlamadan tarihin akışı ile yargılıyoruz. Ne
kadar tanıyoruz Hürrem Sultanı? Şehzade Mustafa katlinde ki etkisi çok
büyüktür. Ama onun bir anne olduğunu ya da bir kadın olduğunu unutmamak lazım.
Daha 15 yaşında iken kendi yurdundan koparılıp bir saraya cariye olarak
getirildiğinde içinde neler olduğunu tarih yazmıyor. Ama çocukları için girdiği
mücadeleden onu anlayabiliriz. Bu mücadele çok can aldı ve hatta masum
insanların canı yandı… İlk can paresi Şehzade Mehmet’i kaybettiğinde ki acıyı
biliyordu Hürrem. Artık tarihin akışında ne yaptıysa bir daha o acıyı tatmamak
içindi. Ama nerden bilebilirdi Şehzade Mustafa ile yaktığı fitne ateşinin bir
gün onun can paresi Şehzade Beyazid’i de yakacağını. Bu katle gönlü bir türlü
razı gelmeyen Şehzade Cihangir’in, Mustafa’dan sadece 21 gün sonra öleceğini
bilebilir miydi? Bilemezdi… Tabi ki bunlar onu masum kılmaz. Ama onu Mekke’den
İstanbul’a kadar yaptığı hayır işleriyle bilmeyiz nedense. Oysa bu da tarih
belgelerinde vardır. Şimdi Hürrem Sultanın saraya gelmesinden ve ölümüne kadar
geçen sürede ne yapmış bir bakalım.
Osmanlı sarayına gelene kadarki yaşamı hakkında kesin bir
bilgi yoktur. Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan
Rutenya(Ukrayna)'da 1504 yılında doğduğu rivayetler arasındadır. Tatar
akıncılar tarafından 1520 tarihinde 15'li yaşlarında Rutenya'den kaçırıldığı,
Kırım Hanı'nın himayesine girdikten sonra Osmanlı sarayına sunulduğu tarihçiler
ve yazarlar tarafından kabul görmüş bir rivayettir. Saraya gelmeden önceki adı
hakkında pek çok bilgi yaygındır. 16. Yüzyıl eserlerinde olmasa da 19.yüzyıl
eserlerinde - Anastasia diye geçer. Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska
olarak bilinir. Avrupa , Roksan diye anmıştır onu. Ama saraya her yeni gelen
cariyeye verilen isim ona da verilir. Harem halkı onu bir süre Ruşen diye çağırır ama Kanuni Sultan Süleyman ona Hürrem dedikten sonra
tüm bir tarih onu öyle anacaktır.
Hürrem Sultan’ın saraya gelişi ve Kanuni ile tanışması
hakkında kesin bilgiler yoktur. Kanuni’nin Şehzadeliği sırasında veya
padişahlığının ilk senesinde Harem'e girdiği düşünülür. Padişahı ilk tanıdığı
gece Padişahı zekâsı, cesaretiyle öyle bir etkiler ki tüm bir ömür onu görmek
ister Kanuni. Ertesi gün onu tüm saray Hürrem diye çağırır. Çünkü ona ismini 3
kıta ya hükmeden cihan padişahı vermiştir. Hürrem Farsça da gülen demek yani neşeli kişi…
Hürrem zamanla her
şeye sahip olmak için aslında tek şeye sahip olması gerektiğinin farkına varır.
Sahip olması gereken tek şey Cihan Padişahının aşkıdır. Amacı aşk çölünde sultanı kendine susuz bırakmaktı. Nitekim Hürrem’in
başarısını, Sultan’ın ona yazdığı şiirler de görmek mümkün. Nihayet Sultan;
“ Aşk mıdır ki boynuma
takıp bela zincirini
Gezdirip Mecnun leyin âleme
rüsva eyleyen.” Dizeleriyle aşkını ilan ettiğinde Kanuni ölümsüz aşk
masalında âşık rolünü gönüllü üstlenmişti. Öyle ki daha ilk zamanlar da
Kanunnameler de açıkça yasaklanan şeyleri bir bir Hürrem yıkıyordu. Fatih
Kanunnamesinde Padişah’ın önünde kahkahalarla gülmek yasak iken zamanla Hürrem
bunu yapmaktan ayrı zevk alır olmuştu. Daha sonraları ilk kez bir padişah
cariyelerine özgürlük tanıyıp nikâhına alacaktı. Hürrem’in istedikleri bir bir
oluyordu. Ama zamanla sarayda daha etkili olmak için Şehzadesinin olması
gerektiğinin farkına varır. Hürrem Sultan saraya getirildiğinde Kanuni'nin
Manisa valisi iken birlikte olduğu Mahidevran Sultan'dan “Mustafa” isimli bir
oğlu vardı. Sarayın en nüfuzlu kadını padişahın annesi Ayşe Hafsa Sultan,
ikinci derece nüfuzlu kadın Mahidevran Sultan idi. Hürrem, saraya girdikten
sonra Kanuni ile ilişkisinden 1521’de “Şehzade Mehmet” dünyaya geldi ve böylece
Hürrem Sultan saraydaki en nüfuzlu üçüncü kadın durumuna geldi. Ve art arda
Selim, Bayezıd, Cihangir, Mihrimah olur. Hürrem, Kanuni olmadan bir zerre dahi
olmadığının elbette farkındaydı. O zaman saltanat tahtına kendi Şehzadelerinin
oturması gerekir. Ama nasıl? Büyük Şehzade
Mustafa dır. Ve olası bir durumda tahta Mustafa daha yakındır. Hem halk, asker,
alimler, ve daha niceleri Mustafa’yı çok sevmektedir. O zaman tek bir kişinin
sevgisini Mustafa’dan esirgeyecekti. Bu kişi tabi ki Kanuni olacaktır. Hürrem
çeşitli entrikalarla Mustafa’yı, Kanuni’nin gözünden düşürmeye çalışır. Ama
Mustafa, babasına öyle sadıktır ki böyle bir şey mevzuu bahis dahi olmaz. Hem
haremin başına da geçmelidir ki her şey idaresi altında olsun. O zaman Mustafa
ve Mahidevran Sultanı payi tahttan uzaklaştırmalıdır.
İki haseki arasındaki rekabet bir gün kavgaya dönüşmüştür.
Hürrem Sultan bu kavgayı çeşitli entrikalarla lehine çevirmiştir. Pek çok
yazara göre bu olaydan sonra gözden düşen Mahidevran Sultan, 1533’te Manisa
valiliğine atanan oğlu veliaht Şehzade Mustafa’nın yanına gönderildi ve Hürrem
Sultan, onun yerini aldı.
Hürrem Sultan'ın
sarayda pozisyonu Kanuni'nin nikâhlı eşi olması ile arttı ve bu olaydan sonra
Mahidevran Sultan'dan daha yüksek bir mevki sahibi oldu. Hürrem Sultan, Şehzade
Cihangir’in doğumundan sonra Kanuni ile görkemli bir düğün yapılarak evlendi ve
aralarında resmi nikâh kıyıldı. Kesin tarihi belli olmamakla birlikte Haziran
1534’te veya daha erken gerçekleştiği düşünülen düğün, Hürrem Sultan'ı
Kanuni’nin meşru eşi yapan, Osmanlı geleneklerine aykırı düşen çok önemli ve
devrimci bir hareket olarak değerlendirilir. Bu nikâh ile Hürrem Sultan,
Osmanlı tarihinde padişah tarafından uzun bir süre sonra nikâhlanan ilk cariye
oldu.
Mahidevran ile Hürrem Sultan arasındaki mücadelede Mahidevran
Sultan'ı tuttuğu düşünülen ve oğlu üzerinde büyük nüfuzu olduğu söylenen Valide
Hafsa Sultan’ın 1534 yılındaki ölümü ile Hürrem’in saraydaki etkisi daha da
artmıştır ve Harem yönetimini eline almıştır. Fakat Valide Sultan'ın ölümünden
sonra Mahidevran Sultan veliaht annesi olduğu ve Şehzade Mustafa'nın tahta
çıkmasına kesin gözle bakıldığı için Valide Sultan'lığa hazırlanmaya
başlamıştır.
Mustafa’nın en büyük destekçisi Kanuninin çocukluk arkadaşı,
sırdaşı Pargalı İbrahim’dir. Ve Hürrem’e çok engeldir bu durum. Hürrem ilk
olarak çeşitli entrikalarla, Pargalı İbrahim’in Kanuni’nin gözünden düşmesini
sağlar. Bazı kaynaklarda bu durum da Sadrazam Pargalı İbrahim’in mal, mülk,
mevki sevdası olduğunu söyler. Pargalı İbrahim’in katline ferman verilir. Bu olayda
da Hürrem’in etkisi büyüktür. Şimdi kendine sadık bir köle bulma zamanıdır. Hem
sadrazam olmaya yakın biri hem kendine sadık bir köle lazımdır. Böyle biri
vardır. Diyarbekir valisi Rüstem Paşa ya da ünlü kehle(bit) hikâyesinin
kahramanı Rüstem Paşa böyle bir tarife çok yakındır. O zamanlar da Mihrimah
Sultan baştan aşağı salt bir güzelliğe bürünmüş, güzelliği dilden dile ulaşmıştır.
Hürrem hemen işe koyulur ve kızını, RÜSTEM Paşa ile evlendirmeye karar verir.
Hem böylece damadı Sadrazam kolaylıkla olacak hem azli kolay kolay istenemeyecekti.
Böylece Padişah’ın verdiği kararları kolaylıkla yönetecekti. Ama ortalık da
Rüstem Paşa’nın cüzamlı olduğu söylentileri vardı. Hürrem bunun da bir çaresine
bakar. Hemen sarayda ki hekimlerden birini Diyarbekir’e gönderir, Rüstem
Paşa’nın çamaşırlarını kontrol ettirir. Dönemin hekimleri cüzam teşhisinde bit
kullanırdı. Cüzamlı olan kişi de bit olmazdı. Ve talih Rüstem Paşadan yana olur
ve çamaşırlardan bit çıkar. Düğün dernek kurulur ve Mihrimah Sultan Rüstem Paşa
ile evlendirilir. Bu olay üzerine o devirde ki bir şair adını gizleyerek şu
dizeleri yazmıştır.
“olacak bir kişinin bahtı açık, talihi yar
Kehlesi dahi mahallinde onun işine yarar.” Bu dizeler gizli gizli okunup açık açık
gülünür olmuştur. Yeni damat Rüstem,
tıpkı İbrahim gibi servet ve saltanat hırsıyla yanıyor, vicdanında ki doğrulukla
parlayan engelleri(!) bir bir siliyordu. Ne var ki İbrahim zorla kul
olabiliyordu; Rüstem ise kul olmaya gönüllüydü. İbrahim bir gözdeydi, Rüstem
ise köle. İbrahim tarih için yaratılmış gibiydi.(Babilde Ölüm İstanbul da Aşk-
İskender Pala)
Her şey istediği gibi giden Hürrem sadece harem de değil
devlet işlerin de iyice etkili olmuştur. Mustafa’nın en büyük destekçisini bertaraf
etmiştir. Ama yeterli değildi. Mustafa kıskanılacak derece de çok seviliyordu.
Şehzade Mustafa
hayatta iken onun haricinde sarayda üç şehzade daha vardır. Şehzade Selim,
Bayezıd, ve Cihangir. Hürrem Sultan’ın ve Rüstem Paşa’nın meyli Şehzade
Bayezid’e; Askerler, âlimler, halk veSadrazam İbrahim Paşa’nın meyli ise
Şehzade Mustafa’ya idi. Harem halkının meyli ise sancağa çıkmayan Şehzade Cihangir’eydi.
Yani Selim kimsenin aklına dahi gelmiyordu. Zira kendi sancağında etrafında
toplanan musahiplerle eğlenceli bir hayat sürüyor devlet işleri sorulduğunda”bakalım
Mevla neyler” diye lakayt geçiyordu. .(Şehzade Mehmet çok genç yaşta
ölmüştür. Bazı kaynaklar o hayatta iken Kanuni’nin onu saltanatın başına
getirmek istediğini ve Padişahlıktan geçen Manisa Sancağına dahi onu
getirdiğini yazar).
Ancak Hürrem Sultanın Bayezıd, Cihangir ve Selim’in annesi
olması, Mustafa’nın halk arasında çok sevilmesi fitne ateşini yakıyordu. Bu
durumu kendi lehine çeviren Hürrem Sultan çeşitli zamanlarda Kanuni’yi
kışkırtmaktan çekinmemiştir. Bu söylentileri dikkate almayan Kanuni’ye artık
somut deliller sunma zamanı gelir. Söylentilere karşı bir defasında Kanuni;” hâşâ Mustafa Han’ım böyle bir küstahlığa
cüret ede. Bazı müsfidler kendi arzularını mülk ve saltanat ona kalmasun diye
iftira ederler.” Diye sert çıkmıştır. Bu durumda fitne ateşini iyice
körükleyen Sadrazam Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan ve Hürrem Sultan aralarında
bir plan yaparlar. Sahte mektup yazmadaki başarısını gösteren Hürrem Sultan,
Mustafa’nın; İran şahı Tahmasb ile iş birliği içinde olduğunu, Kanuni yi devireceğini
inandırdı. Hatta 3.iran seferi için Mustafa orduya yardım amaçlı 30.000 kişilik
ordu ile Konya Ereğlisi’ne geliyordu. Ama bu padişaha isyan hazırlığında gibi
sezdirildi. Kötü emeller amacına ulaşmış ve maalesef Şeyhülislam Ebusuud
Efendi’den usulüne uygun alınmayan fetva ile çağın en acılı ve haksız idamı
gerçekleşmiştir. Şehzade Mustafa babası ile görüşmek için girdiği çadırda yedi
dilsiz cellât tarafından boğdurularak öldürülür. Suçu devlete isyan
suçundandır. Oysa deliller yanlış şahitler yalancıdır.
Her ne kadar idam kararı usulüne uygun uydurulmuşsa da bu
hadiseyle, memleket içinde büyük
sıkıntılar yaşanmıştır. Bu katle gönlü bir türlü razı olmayan Şehzade Cihangir
aynı yıl üzüntüsünden ölmüştür. Ve halk ciddi anlamda bu durumdan rahatsız
olmuş ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın azli istenmiş ve azledilmiştir.
Hürrem hepten istediklerine iyice yaklaşmıştır. Zira tahta
kendi çocuklarına yakın başka biri yoktur. Her durumda saltanat tahtına kendi
çocuklarından biri oturacaktır. Ama hangisi?
Bu seferde Lala Mustafa Paşa kendi şahsi menfaatleri
yüzünden iki öz kardeş Şehzade Bayezıd ve Şehzade Selim’in arasını açar.
Maalesef bazı kışkırtmalara aldanan Bayezıd, Padişah’ın emriyle üzerine gelen
ordu ile Konya yakınlarda karşı karşıya gelen Bayezıd mağlup olmuş ve İran’ın
başkenti Kazvin’e sığınmış ve asi hale gelmiştir. Ve bazı dedikodular yüzünden
şah, Şehzadeyi Padişah’a teslim etmiş ve Bayezıd ile dört oğlu idam edilmiştir.
İdam fetvasını veren Ebusuud Efendi’dir ve bu fetva da herhangi bir aykırılık
bulunmamaktadır. Suçu devlete isyandandır ve deliller ortadadır.
Kendi kazdığı kuyuya kendi düşmüştür Hürrem. Mustafa’ya İran
Şahı ile işbirliği izlenimi vermiştir oysa çok geçmeden kendi şehzadesi bunu yapmıştır.
Ve yine gariptir Konya ‘ da öldürülen Mustafa gibi Bayezıd da Konya’da
öldürülür.
Gelip geçer, buna
dünya derler. Herkes gibi Hürrem de bütün ihtişamı ve yalnızlığıyla, bütün
hüzün ve sevinciyle, bütün beyazları ve karanlığıyla dünyaya 15 Nisan 1558’de
İstanbul’da veda etti. Muhteşem Sultan kendi gibi muhteşem kadın Hürrem’i de
kendi ecnebiliği ve bütün aykırılığına rağmen Süleymaniye tesisinin bir parçası
saydı ve oraya gömdü. Osmanlı’nın en dirayetli kadın Sultan’ı son nefesini
verirken hem kaçmak istediği hem yakalanmak istediği Kanun Koyucunun yanına gömülür.
Hem de araların da biten gülün kokusu her ikisine yetecek kadar yakınına. Ama
yine yapayalnızdı Hürrem… Çünkü öyle yapmıştı Koca Sinan mezarını.
Zordu Hürrem olmak. Tarihin akışında her şeyi çocukları için
yapmıştı. Oysa onlar teker teker yalnız bırakacaktı Hürrem’i. Çok istediği
Valide Sultan olamamıştır. Şimdi ise ebedi bir uykuya dalacaktı Hürrem.
Tüm bunlarla beraber İstanbul’dan Mekke’ye kadar birçok
hayır işi yapmıştır Hürrem. O dönem de konumlarına göre belli bir maaş
verilirdi kadınlara. Böylece kendi mal, mülkleri olurdu. Bunlar üzerindeki
tasarruf hakkı yine onlara aitti. Hürrem de bu mal mülkü ile çeşitli hayır
işleri yapmıştır. Bunlardan bir kaçını sayarsak:
Hürrem Sultan tarafından yaptırılan Sultanahmet Meydanı'nda
ki Haseki Hürrem Sultan Hamamı, İstanbul
Hürrem Sultan İstanbul'da günümüzde onun adıyla anılan
Haseki semtinde, Mimar Sinan'a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1550
yılları arasında inşaatı tamamlanan külliyenin içinde bir hamam, medrese ve
hastane bulunmaktadır; onun ilk ve en önemli hayratlarındandır.
Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesi olarak tanınan bu hastane Türkiye'de kesintisiz hizmet vermekte olan
en eski hastane olma özelliğini taşır.
Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç
ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.
Kâbe’de, Şam’da, Bağdat’ta, Konya’da, Kudüs’te, Edirne’de
Hürrem Sultan adına çeşitli eserler yapılmıştır.
22 Nisan 2014 Salı
IN TIME ( ZAMANA KARŞI )
2011 yılında Türkiye’de vizyona girmiş bir Amerikan yapımıdır. Yönetmeni Andrew Niccol ‘ dür. Başrollerini çoğumuzun yakından tanıdığı Justin Timberlake ve sinemada bir çok filmde yer alan ayrıca modellik de yapmış Amanda Seyfried ‘dir.
Bu filmi şimdiye kadar hiç duymamıştım( nasıl duymadığımı
anlamadım ). Bir arkadaşım geçen akşam bize geldi, film izlemeye karar verdik ve bu filmi söyledi.
Kendisi 10 defa izlemiş biri olaraktan benim
bilmediğimi görünce hayretlere düştü. Madem bu kadar övüyorsun hadi izleyelim
dedim.
Film ile ilgili benden bu kadar. İzlemeyenler için şiddetle
tavsiye ediyorum. İzleyenler için ise görüşlerini bekliyorum.
Etiketler:
amanda,
Amanda Seyfried,
Haftanın Filmi,
in time,
Junstin Timberlake,
justin,
Sylvia Weis,
Will Salas,
Zamana Karşı
19 Nisan 2014 Cumartesi
Marlene Dietrich
Bu haftaki blog konuğumuz 1930 yılların stil ikonu Marlene Dietrich.
1901 yılında Berlin'de dünyaya gelen Alman asıllı sinema oyuncusu ve şarkıcısıdır. 20'li yıllarda Berlin sinemasında ve tiyatrosunda yer aldı. Film yapımcısı Josef Von Sernberg tarafından keşfedilmesiyle 1930'lu yıllarda Hollywold'da popüler olmuştur. Maskülen tarzdaki giyimiyle hemcinslerine öncülük etmiştir. Oskar almaya aday olan Dietrich, Amerikan Film Enstitüsü'nün hazırladığı listeye göre en önemli 9.kadın oyuncusu seçilmiştir. İki farklı dilde çekilmiş olan The Blue Angel filminde canlandırdığı Lola-Lola karakteriyle uluslararası bir film yıldızı haline gelmiştir.Yükselen kariyerinin etkisiyle dönemin önemli stil ikonlarından biri olmuştur.
Dikkat çeken androjen tarzıyla, günümüzde de etkisini, sürdürmektedir olan Dietrich kadınları pantolonla bütünleştirirken, cinsel çekicilikten ödün vermeden sıradanlıktan uzak, kendinden emin, biraz egoist ve küstah bir dişi profili oluşturuyordu. Yayı anımsatan kaşları, hep elinde olan sigarasıyla tanınan Marlene, cephelerden etkilenerek ortaya çıkarttığı ceketli pantolonlu takımlarını, kombinlediği kravatları ile maskülen tarzın öncüsü olmuştu. Sahnede ise deniz kızını andıran kıyafetleri ve aksesuarlarıyla akıllara kazınan Marlene stili, günümüzde de etkisini sürdürmekte..
Asıl adı Maria Magdelena'ydı. İncil'de sözü geçen İsa ile yakınlaşan kadınla aynı hala isme sahipti.
Stil ikonu olan Marlene makyajının püf noktaları :
Marlene, imzası haline gelen elmacık kemiklerini daha belirgin hala getirmek ve yanaklarının şeklini oturtmak için pembe tonlarındaki allıkları tercih ediyordu.
Cildini kusursuzlaştırmak için ten rengine yakın bir fondötenle, açık renk bir punda tercih eden Dietrich, siyah eyeliner ve göz kalemi kullanarak yaptığı göz makyajındaki kirpik diplerindeki şeffaflık etkisini, göz pınarına uyguladığı açık renk bir farla yapıyordu.
Dudak makyajı için mat kırmızı ve koyu toprak tonlarını tercih eden Marlene, şekil açısından en iyi görünümünü elde etmek için dudak fırçası kullanımını öneriyordu.
L Sokağından Sevgilerle..
Bu yazı Stiletto'dan alıntıdır.
Etiketler:
Dietrich,
Maria,
Maria Magdelena,
Marlene,
Marlene Dietrcih hayatı,
Marlene Dietrich,
Ne Kadar Tanıyoruz
17 Nisan 2014 Perşembe
Bir Anlık Düşünceden ...
'' Eğer ben bir amatörsem ve hiçbir konuda belirgin bir yeteneğe sahip olmadığım söyleniyorsa, bu sadece uzmanlaşacağım şeyi bulamamış olmamdan kaynaklanır '' demiş GOETHE.
Goethe'nin bu sözünü okuyunca tam da beni kasdettğini anlamak zor olmadı benim için. Bu zamana kadar birçok şeyle ilgilenip hepsini yarım bırakmış olmaktan üzüntü duyuyorum ama bir yandan da demek ki başka bir şey yapmalıyım diyerekten yeni şeyler denemeye başlıyorum.
Ve tam da bunları düşünürken aklımdan sorular geçiyor. Acaba hiçbir şey yapmamak , yeni şeyler öğrenmeye başlayıp onları ilerletemeden yarım bırak mı daha iyidir ? Yoksa hiç denemeden ne yapacağına karar veremeden öylece beklemek mi daha iyidir ?
Bu soruların yanıtlarını siz değerli okuyucularıma bıraktım.
Sevgilerde L Sokağından...
Goethe'nin bu sözünü okuyunca tam da beni kasdettğini anlamak zor olmadı benim için. Bu zamana kadar birçok şeyle ilgilenip hepsini yarım bırakmış olmaktan üzüntü duyuyorum ama bir yandan da demek ki başka bir şey yapmalıyım diyerekten yeni şeyler denemeye başlıyorum.
Ve tam da bunları düşünürken aklımdan sorular geçiyor. Acaba hiçbir şey yapmamak , yeni şeyler öğrenmeye başlayıp onları ilerletemeden yarım bırak mı daha iyidir ? Yoksa hiç denemeden ne yapacağına karar veremeden öylece beklemek mi daha iyidir ?
Bu soruların yanıtlarını siz değerli okuyucularıma bıraktım.
Sevgilerde L Sokağından...
Etiketler:
Düşünceler,
Goethe,
L Sokağından Haberler,
yeni şeyler deneme
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)