4 Mayıs 2014 Pazar

ALBERT CAMUS



     ALBER CAMUS, 1913 yılında Cezayir’de dünyaya geldi. Cezayir Üniversite’sinde sürdürdüğü felsefe öğrenimini sağlık nedenleriyle yarıda bıraktı. 1938’de Paris’e gitti, ilk yapıtları Tersi ve Yüzü ve Düğün bu dönemde yayımlandı. Edebiyat dünyasına asıl girişini, 1942’de yayımlanan Yabancı adlı romanı ve Sisifos Söyleni başlıklı felsefi denemesini belirledi. Birbirini tamamlayan bu iki yapıtta, varoluşçu izler taşıyan’’saçma’’ felsefesini  geliştirdi. Başkaldıran İnsan, Yaz, Sürgün ve Krallık isimli eserleriyle hem edebiyat hem de düşünce alanlarında yetkinliğini kanıtladı. Mutlu Ölüm ve İlk adam romanları ölümünden sonra yayımlandı. 1957 ‘de Nobel  Edebiyat Ödülü’nü değer görülen ve bugün XX.yüzyıl edebiyat ve düşünce dünyasının en önemli adlarından biri kabul edilen Albert Camus, 1960 yılında bir araba kazasında yaşamını yitirdi.
    Albert Camus’nün Yabancı'sını okudum. Ve beni öyle derinden etkiledi ki ! Düşünün ki bir  adam var  herkese aynı seviyede umursamazlıkla yaklaşıyor bu öyle bir yaklaşım ki öz annesine bile ! Bu kitabı okurken ben bile yargıladım o adamı. Sen nasıl annenin cenazesinde üzülmezsin diye birde utanmadan sigara içiyorsun diye .. Gelişen olayları okudukça nasıl da yanıldığımı gördüm. Bir gün o adam, hiç aklında yokken birine 4 el ateş ediyor ve adam oracıkta ölüyor.  Sonra tabi tutuklandı. Tutuklanmasını bile önemsemedi. Mahkemeye çıkarıldı ve yargılanması adam öldürdüğü için olmadı , annesinin cenazesinde üzülmediği için yargılandı.
Şimdi düşünelim çevremizde de böyle değil midir ? Bizden farklı insanları yargılarız neden böyle ? neden bizim düşündüğümüz gibi düşünmedi ? Hatta yazının başında bile yargıladım nasıl üzülmezsin annenin cenazesinde diye..
 
     Marie evlenmek istiyordu onunla.. ve Marie hakkında düşünceleri şöyleydi…

   ‘’Akşam Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu.’’ Bence bir , ama istersen evleniriz,’’dedim.O zaman, kendisini sevip sevmediğimi öğrenmek istedi. Bir başka zamanda söylediğim gibi, ‘’ Bunun bir anlamı yok , ama herhalde sevmiyorumdur,’’diye karşılık verdim.  ‘’ Öyleyse niçin benimle evleneceksin? ‘’ diye sordu.Bunun hiçbir önemi olmadığını, isterse evlenebileceğimizi söyledim. Zaten isteyen kendisiydi, ben sadece evet demekle yetiniyordum.O zaman Marie ‘’Evlilik ciddi bir seydir,’’ dedi. Ben de, ‘’ Değildir’’diye karşılık verdim. Bir an sustu, bana sessiz sessiz baktı. Sonra yine konuştu, ‘’Aynı biçimde bağlı olduğun bir başka kadın sana aynı öneride bulunsa kabul eder miydin, onu öğrenmek istiyorum.’’dedi.’’Elbette ederdim,’’ dedim.
   
   Şimdi düşünün  sevdiğiniz adam size böyle şeyler diyor..Ne tuhaf değil mi?
Yabancı romanında beni etkileyen şeylerden biri de: adam hapishaneye giriyor ve vakit geçirmek için düşünmeye başlıyor. Odasını düşünüyor ve şimdiye kadar fark etmediği kadar ayrıntı fark ediyor.
Her gün yaşıyoruz , her  gün aynı şeyleri  yapıyoruz. Sıkılıyoruz , bunalıyoruz , şikayet ediyoruz. Ama şöyle bir düşündüğümüzde hiçbir şeyi fark etmeden öylece yaşıyoruz.
En sonunda adam herkes gibi olmadığı için yargılanır ve idam cezasına mahkum edilir. Oradan kurtuluş yoktur işte ! O  şöyle diyordu ‘’ Aslına bakarsanız , insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü her iki halde de , pek doğal ki, başka erkekler de, başka kadınlar da yaşayacaklardı, hem de binlerce yıl. Şimdi de olsa, yirmi yıl sonra da olsa yine bendim ölecek olan.

   Çevrenizdeki ayrıntılara saklanmış güzellikleri  fark edin ! Eminim hayat o zaman daha güzel hale gelecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder